ASLIYOK KÖYÜ’NDEN MEKTUPLAR
– 3 –
17 Ocak 2001
Merhaba, Merhaba, Merhaba;
Hani, Safai’nin kim olduğunu, onu tanıdığını savlayanların yaklaşımlarını sizlere aktararak açıklamaya çalışmıştık geçen hafta. Bu hafta da, otuzocakdoksanüç tarihli/isimli özünümüzle, kendi kalemimizden çıkan bir eklemede bulunmak istemekteyiz o tanımlamalara.
“Her eklentiyle, iş daha da karmaşıklaşmakta.” mı demektesiniz?
“Eğer elektronik iletiler arasında ‘Safai tanımlamaları’ çıkmaya başlarsa, siz, asıl karışıklığı o zaman görürsünüz.” diyecek buncağız da.
(iki cihan sığar bana
ben bir cihana sığmazam
seyyid nesimî)
otuzocakdoksanüç
kimiz ki biz neredeyiz neleriz
kâh şu kâh bu oluşlar yazgımız mıdır
neden varız bir bilsek ya ne’yleriz
bazı dalız yel önünde sallanan
çiçekli yapraklı kuşlu ya da kupkuru
bazı boran dallar sallayıp duran
yoluz kimi imsiz hedefler güden
densizlik şifreli işkil işlevli
kimi derviş dereleri yol eden
rengiz bazen fırça kağıt dolaşan
ıslık çalan kırmızı somurtuk siyah
bazen fırça boyalarla buluşan
bir gün oduz suyu buhar eyleyen
ebesiyiz bulutların üzengisiz atların
suyuz bir gün alaz yuyan külleyen
kimileyin karanlığız ay uman
bungun belki kırık kolu kanadı
kimi ayız ak ve durgun bir duman
kuşuz bir ân karda aşlık devşiren
kaygısız onlar denli yarınlar için
bir ân aşlık kar altında yeşeren
kimi tiniz hiçbir tene sığmayan
düşündeyiz bir dostun ya da yüzyıl sonrada
teniz kimi tini seviyle saran
bazıleyin giziz bilge deneyen
bir sözde binlerce ize gebeyiz
bazen bilge gizi bili eyleyen
tekiz bir ân bölünüşle çoğalan
‘bilinmeyi isteyen gizil bir güç’üz
bir ân çokluk tekliklere yol alan
bazen bir çift karacayız izlenen
öylesine ürkek korunaksız umarsız
bazen avcı gizlilerde iz süren
kimi kuluz yüce erk’ten doyunan
kara değil ak sevdalı bir divaneyiz
kimi tanrı kula erkinden sunan
SAFAİ