ASLIYOK KÖYÜ’NDEN MEKTUPLAR
– 23 –
15 Mayıs 2002
En son mektubu, Kasım ayında yazmışız! Altı aydır mektupsuz kalmış bu site. Koca bir yılın yarısı yani!
Ne yazılacakların azlığından böyle oldu bu, ne de tembelliğinden buncağızın. Bir bakıma, değişik konulara odaklanmamızdı mektupların bunca gecikiş nedeni: Mevlâna’nın Farsçadan Türkçeye düzyazı biçiminde aktarılmış rubailerine öylesine bir göz atmaya kalkışmışken, onları hece ölçüsüyle yeniden yorumlamaya başlamış bulduk kendimizi. İki ay sürdü o girişim.
İyi de oldu; söylemler renk, koku ve doku kazandı.
İster misiniz birkaç örnek okumak?
Düzyazı biçiminde Türkçeleştirişleri MEB Yayınları arasında yer alan ‘Mevlâna’nın Rubaileri I-II’ isimli betikten… M. Nuri Gençosman’ca aktarılmışlar dilimize. Aşağıda hem betikteki biçimleri hem de buncağızın yorumlarını, alt alta okuyup kıyaslama olanağı bulacaksınız. Umulur ki, “Mektupları o iki ay boyunca ertelemene değmiş.” dersiniz. (Rubailere isim koymaya buncağız gerek duydu.)
1469
Dostlar derneğinde olunca, havalarda uçarsın sanki. Onlardan uzak olunca da, kırık bir kanada dönersin. Kendi kendine uçtuğun zamanlarda, esen rüzgâra hükmedersin. Ama kırık kanada dönünce de, rüzgârdan başın döner.
KANAT
Uçarsın ta havalarda birlikteyken dostlarınla
Uzaksan onlardan eğer, ne’ylersin kanadın olsa?
Egemendir esen yele, kanat devindirebilen;
Kırıksa ama kanadı, yel olur ona egemen!
1491
Mücevher madeni arıyorsun; maden sensin. Bir lokma ekmek hevesinde isen, ekmek sensin. Bu nükte ve işareti bilirsen, iç yüzünü anlarsın bu sözün. Bu o demektir ki, sen her ne arıyorsan ondansın!
O SENSİN
Mücevherse aradığın, bilesin, sensin mücevher.
Ekmeksindir bir lokmacık, yalnız ekmekse hevesin.
Özümsersen anlamını, denenin özünü eğer,
Ayrımsarsın ki her neyi ararsan işte o sensin!
1641
Yârdan geri kalırsan bayatlarsın. Bağlı olduğun ağacın dalından koparsan, çer çöp olursun. Artık bir Tanrı erinin gözüne girmeye bak ki onun gözbebeği olasın.
GÖZBEBEĞİ
Dalı ol hep o ağacın, sakın kopma, çöpleşirsin.
Aman kalma geri yârdan, bayatlarsın kalır isen.
Girmeye bak ki gözüne gayrı bir Tanrı erinin,
Öylece o er kişinin gözbebeği olasın sen.
Yetti mi?
‘Doğanın Seyir Defteri 1’ ve ‘2’ ile, ‘Tanrısal Bir Kadına’ isimli özün (şiir) dosyaları gibi, basımı tükenen ‘İncil’in Zen Gözüyle İrdelenişi’ isimli çeviri ve ‘Martı Jonathan’dan Yünatanmartı’ya’ isimli roman gibi, ‘‘Kâbe’yi Yakacağım!’ dedi Şeyh Şiblî’ isimli derleme Sûfî öyküleri gibi, ‘Hay Haylar’ adını verdiğimiz bu dosya da, dürüst, sözüne güvenilecek, üç ödeme tarihinden hiç değilse ikisinde imzasının insanı olacak bir yayıncı bekliyor. Konusu açılıverince, korsan yayıncıları yaylım ateşine tutup da kendileri korsanlık eden, kuşkusuz pek çok ortalıkta; ne var ki öylelerine doydu karnımız gayrı!
Var mı erdemli bir yayıncı dostunuz?
İki ayın hesabını vermiş sayıyoruz kendimizi. Ocak ayı ortalarında başlayan bizim kızların doğumlarıysa aralıklarla Nisan başına değin sürdü. Koyunlarda doğumun gerçekleşeceği günü kesinlikle saptayabilmek olanaksız olduğundan, kimileyin gece boyu birkaç kez uyanıp ağıla inmek de gerekiyordu. Hülya Çocuk’un tek başına altından kalkabileceği iş değildi hem büyüklerin beslenmesi, hem doğanların bakımı, hem de yeni doğacakları gözlemeye almak. Kış, sözün özü, hem fiziksel olarak yorucuydu bu yıl hem de soğuk mu soğuk. Üstelik, Orman İşletmesi’nden satın aldığımız odunu da getirememiştik yamaca. Mart’ta, erkenden budamaya başladığımız yaşlı ağaçların dallarını yakarak ısınmaya çabaladık. Ancak Nisan başında yollar kardan arınıp kurudu da ondan sonra getirebildi traktör odunu. Dalga geçti durdu kasabalılar buncağızla “Sizin köyde herkes dağdan aşağıya kaçak odun getirmekteyken, sen de aşağıdan dağa odun çektirmeye çabalıyorsun; amma iş ha!” diye.
Gururumuzdur; sekiz yıldır değil bir ağaç, bir dal kıyımına bile neden olmadık.
Köylülerin eksiğimizi arayıp da ‘berabere kalmak’ için çabaladıkları denli varız biz de kuşkusuz!
Peki, “Ya Mayıs’ta ne yaptın bakalım?” mı diyorsunuz?
Mayıs, bu yörede sebzelerin tarlaya dikim zamanı. Domates, biber, patlıcan, soğan, brokoli (bu yörede ilk kez) fidelerini tarlaya aktardık Hülya Çocuk’la.
Fasulye ve Özbek kavun tohumları sunuldu toprağa. Çilekler, bu yıl da çıldırdı geçen yılki gibi, koyun gübresiyle beslendiklerinden dolayı. Bugün, yarın Çeşme kavunu tohumlarını da ekiverdik mi, bol örgensel gübre ve çapalamayla hiç ilaçsız, hormonsuz ve fennî (!) gübreler kullanmadan, bize gerekenden fazlasını üretiriz dörtyüz metrekarelik sebze bahçemizde.
Yetmişbeş kiraz ağacından ellisini yeniden aşılamak gerekmişti iki yıl önce. İlçe Tarım Müdürlüğü aracılığıyla 1996’da getirtip diktiğimiz fidanlar Eğridir’deki Fidanlık Müdürlüğü’nün umursamazlığından ötürü tümüyle ‘erkek’ türdenmiş meğer! Ancak önceki yıl meyve verdiklerinde ayrımsanabilmişti yanlışlık.
“Tazminat?” falan dedik.
“Alırsın;” dediler, “… ama Fidanlık Müdürü’nden tahsil eder ödeyeceği denli parayı Tarım Bakanlığı.”
Caydık.
Diğer yirmibeşi meyveye durdu bu yıl.
Hayır, yaptıklarımızın tümü değil yukarıda anlatılanlar. Bolca betik okuduk altı aydır. Kimi günler, ikiyüz sayfayı aştık, kimi günler yüzellilerde kaldık. Bir de, son zamanlarda üç ağiçi gazeteye yazılar gönderir olduk. Buncağızda adresi olanlar biliyor gerçi; ama bilmeyenler için, ulaşım adreslerini yeniden yazalım:
http://www.aciksite.com
http://www.demokrasim.net
http://serbestkose.dinamit.gen.tr
Mektupların kesintiye uğramasının asal gerekçelerinden biri de veb-sitemizi (bu sözcüğü Türkçeye çevirmiş birileri yok mu?) ücretsiz düzenleyen Nexum Boğaziçi Şirketi’nin işlerinin son zamanlarda aşırı yoğunlaşmasıydı. Başlarını kaşıyacak zamanları yoktu ki, bizim mektupları dizebilsinler. Neyse; değerli bir dost hiçbir ücret istemeksizin sayfaya girecek yazıların hazırlanmasını üstlenebileceğini söyledi de sizlerle yeniden iletişime geçme olanağımız oldu. Gayrı, daha düzenli bir biçimde aktarmaya başlarız buraların kokusunu, dinginliğini ilgi duyanlara.
Bir de gelenler, günler, geceler boyu söyleşiler… Kimi birkaç günlüğüne, kimi birkaç haftalığına konuk ettiğimiz dostlardan biri dışında tümünü hoşnut ettik anlaşılan ki, hâlâ arıyor ya da gelmeyi sürdürüyorlar. O denli ‘fire’ de olağan sayılsa gerek! ‘Vefa’ duygusu, benzeri tüm olumlu duygular gibi, emekle boylanıyor, gelişiyordur kuşkusuz.
Haydi, esenlik sizinle olsun.
SAFAİ