SAFAİ ŞEHR-i İSTANBUL’DAYDI
Yer:Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı Merkezi
Tarih: 26 Aralık 2003
Saat: 19.00
Doğanın Seyir Defteri isimli şiir ve flüt dinletisine, şu sözlerle başlıyor Safai:
“Altmışlı yılların sonu…Hamlık, bönlük yıllarımız…Devrimciliği, aydın olmayı Tanrı’yı yok sayışla bir arada düşünmek gerektiği körinancıyla kirlendiğimiz yıllar…İşte tam da o günlerde, bismillahirrahmanirrahim yinelemeleriyle başlayan bir Ruhi Su plağının, pikapta ardı ardına dönüp dönüp durmaktalığı: Yunus Emre…
İyi de, Ruhi Su solcu değil mi yani?
Tanrı’yı o yadsımazken bizler yadsıdığımıza göre, bizler daha solcu solcular mı olmaktayız yani?
Hadi canım sen de!
Koca bir kayadır o plağı Ruhi Su’nun, o yıllarda kafamıza düşüvermiş olan.
İşte bundan dolayı, Ruhi Su’nun yeri apayrıdır yüreğimizde.
Adını anmadan, başlamayalım dedik dinletiye…”
Yer: Galata Mevlevihanesi
Tarih: 27 Aralık 2003
Saat: 16.00
Yol Koçaklamaları isimli söyleşisine şu öyküyle başlıyor Safai:
“Dergâhlardan birindeki dervişler, kente yeni gelmiş ve yatacak yer bulamamış bir gencin kendileriyle birlikte kalmasında sakınca görmemişlerdi. Bir gün, dergâhın tozunu, kirini temizlemesi istendi ondan. Delikanlı bu dileği duyar duymaz, kimselere sezdirmeden yoklara karıştı.
Konuklarının en sıradan bir isteği bile yerine getirmekten kaçınarak ortalıktan yitivermesine şaşıran dervişler, gencin, ‘ben’liğini alt edemediğinden dolayı bir başkasına hizmeti gururuna yediremediği düşüncesinde birleştiler.
Aradan üç, beş gün geçtikten sonra, eski konuğu çarşıda dolaşırken gören dervişlerden biri, “Seni kendini beğenmiş seni; erenler o düzeye hizmetle erişirler; bilmiyor musun bunu!” diye çıkıştı ona.
“Ben hizmetten kaçınmış, işten kaçmış değilim ki sevgili dost.” dedi delikanlı; “…o der-gâhta ne kir vardı ne de toz. En azından benim gözümle bakıldığında tertemizdi benden gayrı her şey. Tozu, pası temizlemem istenince, oradan ayrılmaktan başka bir umar bulamadım.
Bakarsınız şimdi bir derviş, beşyüz yıl ötelerden kalkıp gelir de buncağıza ‘Söze başlamadan, şu ortalığı bir topla hele!’ deyiverir; bize de toparlanıp kaçmak düşer öyküdeki delikanlı gibi. İyisi mi ivecence başlayalım söze, birileri gelmeden…”
Yer:Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
Tarih: 28 Aralık 2003
Saat: 18.00
Safai, Sade Yaşam Grubu’nun düzenlediği söyleşisine, şu çarpıcı ve korkunç tümce ile giriyor:
“Sizlerle birlikte olacağımız bu iki saatlik söyleşi süresinde ikibin kişi ölecek. O ikibin kişi, herhangi bir sayrılıktan, bir savaştan, trafik kazalarından ya da yaşlılıktan ötürü ölmeyecek. Bu iki saatlik süre içinde anılan nedenler dışında bir nedenden ötürü, ikibin kişi ölecek ki bunların yaklaşık bindörtyüzkırkını çocuklar oluşturacak!
Bu ölümlerin asal nedenini açlık, şu bildiğiniz açlık olacak. İki saat içinde, bizler burada gönencemızden ne denli ödün vermemiz gerekeceğini tartışmaktayken bir yerlerde ikibin canlı, açlıktan ötürü ölmüş olacak!
Durumu saptamadan, yaşamlarımızı hangi oranda yalınlaştırmak gerekeceği konusunda sağlıklı bir değerlendirme yapabilmemiz zor olacaktır da ondan dolayı söze ölümlerle başladık…”
Yer:Ziraat Bankası Tünel Sergi Salonu
Tarih: 29 Aralık 2003
Saat: 18.00
Şu ya da bu resminde ne anlatmak istediğini soranlara, “Okuyun!” diyerek, sergisinin bildirgesini gösteriyor Safai. Sergi bildirgesine, nice ermişin, bilgenin düşüncesinden alıntılar yapmış. Kendisine en yakın gelen söylemin hangisi olduğunu soruyorum. Parmağıyla, Yunus Emre’den alıntıladığı bir dizeyi gösteriyor:
“Öldürem nefsüm itini; gelmesin; koman; istemem!”
Sizler, yılbaşını gerekçe ederek tüketim ekonomisine alet olmaktayken, bir Safai geldi geçti İstanbuldan çağcıl bir Rip Van Winkle gibi. Sergisi 16 Ocak’a dek sürdüyse de, o çoktan döndü Toroslar’daki, yerini bir sır gibi sakladığı kerpiç evceğizine. Belki bir başka yıl, bir başka sergisinde karsılaşırsınız onunla. Belki, tüketmekten zaman bulur, hantallıktan kurtulur, doğru zamanda harekete geçmiş olursunuz o kez.
Serkan Tosun